Süper hızlı başladığımız bir maçtı, takım olarak bu maçı kazanacağımızdan ümitli olmak bir yana, bunun üstüne bir de şanlı bir zafer bile bekliyorduk.
Maçın ilk dakikaları başa baş bir mücadele sergilerdik diyebilirim, "sahada basılmadık yer kalmayacak" diye yola çıkmıştık, hakikaten de öyle oldu. Sahada basılamdık yer bırakmadık ve hücum oyununu sergilemek adına önce Khyber Pakhtunkhwa, sonra Punjab, sonra Belücistan ve Sindh bölgelerinde oyunumuzun en güzel yönlerini sergilemeye çalıştık. Devre aralarında bile boş durmadık, koştuk kurban kestik, koştuk boş alan aradık, koştuk gol atmaya çabaladık, ama böyle kapalı defanslara karşı oyunu açmak zordur, bunu da biliyorduk, erken gol bulamazsak üzülmeyecektik -aslında bu biraz yalan, ben erken gol bulamazsam üzülürüm hep-.
Azad Jammu Kashmir ve Gilgit Baltistan tarafları oyunumuzun aksayan yönleriydi, elimizden geldiğince kapatmaya çalıştık bu bölgelerdeki boşlukları ama zaten ana dört bölge bizi yeterince meşgul ediyordu, malum saha da epeyce geniş...
Neyse, oradan dene, buradan şansını ara, şuraları da kullanalım derken, bir baktım, benim tendonlarım bir anda atmaya, bağlarım kopmaya, kayışlarım gevşemeye (burada kayış anatomik bir elemanı simgelemekte), dilim dışarı sarkmaya, nefesim dışarıya verilememeye (çünkü nefes alamıyordum zaten artık) başlamış.
Dakika olmuş 60", kondüsyon da bir yere kadar idare ediyor, devre arasında içilecek su bulamadık ki biraz durup nefeslenelim, su yok, doğru düzgün besin yok, hep bir geçiştirme ile ikinci yarıya çıkmışım zaten, teknik direktör hala "koş koş, koşsana lan" diye bağırıyor, arada sahanın elektriklerinin gidip gelmesi zaten sinir bozucu, normal maçlarımı yaptığımız sahamızla 3 saatlik bir zaman farkı var, hakem biraz sorunlu bu konuda, sabah maça başladığımızda buranın saatine göre başlıyoruz ama maçın bitimini normalde maçlarımızı yaptığımız yerin saatine göre yapıyoruz zaten.Buna bir de karşı tarafın sert ve oynatmama üzerine kurulu oyun düzeni de tuz biber ve masala ekiyor, bu masala yüzünden çoğu zaman kimyon tükürüyorum sahaya, Servet'in kulakları çınlasın -kafama çok sert darbeler aldım, inanılmaz sert şutlar yedim kafama kafama, maç öncesi bonservisi elinde genç bir fitbolcuyken şimdi, bakıyorum da bonservisimi maç sırasında sahaya düşürmüşüm, bir türlü bulamıyorum-.
Hem fiziksel hem de mental olarak bitmeye başladığım dakikalarda "Hoca değiştirin beni" dercesine el hareketleri filan yaptım, kimse oralı olmadı. -Zaten zor bir hareket, insan yorulunca ellerini işaret parmaklarını filan kontrol edemiyor, neyse-. Ne yazık ki hem defansif (burada yazar defansif sözcüğüyle idari yönünü kastediyor) hem de ofansif (burada da miyendiz tarafından dem vuruyor) oyun oynamamın getirdiği bir dezavantaj olsa gerek, mecburen devam ettik oyuna, ama gelene vuruyorum gidene vuruyorum, yok işin kötü tarafı hakemle de konuşmaya başladık, zaten beynime kan gitmiyor artık, ne dediğimi bile bilmiyorum, adam kart mart gösterse haklı tabi, ama hoca görmüyor bunu, bazen içimden diyorum ki "Hakemle konuşsam da atsa beni" de o da içime sinmiyor bir türlü. Ayıptır söylemesi, takımın en formda, en gözde ismi benim, takım arkadaşlarım biraz zayıflar bana göre, yok övünmek değil, vallahi öyle, kırılgan fitbolcular hepsi...
Neyse, biraz soluklanma girişimimde -ayakkabılarımın bağını bağlama numarası, kimse yemez biliyorum ama olsun, artık tükeniş vaktidir bu vakit-, işte o vakit hangi vakittir diye saate bakmak istedim, skorborda baktım, 70. dakika diyor.
İşte artık hem literally, hem figuratively çöktüm orada yere, "Hocaaaa!" diye bağırdım, yine duymadılar. Biraz dinleneyim, bakayım gücüm kalmış mı, sonra kalkacağım artık, ya soyunma odalarına doğru mağrur bir biçimde yürüyeceğim -ne yazık ki koşamıyorum artık-, ya da oyunda kalacağım da bu tam anlamıyla kalmak olacak işte, yoksa oyuna katkı filan beklemesin hiç kimse benden artık.
Ha, bir de ücretime zam meselesini konuşmak istiyordum bu maçtan sonra ama fitbolculuk hayatım bittikten sonra kim bana para verir bilmiyorum, ama öncelikli amacım iyi bir tatil...
Artık önümüzdeki maçlara bakacağız. Herhalde jübile maçı olacak o da...
Boş boş bakıyorum önümüzdeki maçlara. Anlamsızca, çok anlamsızca.
Maçın ilk dakikaları başa baş bir mücadele sergilerdik diyebilirim, "sahada basılmadık yer kalmayacak" diye yola çıkmıştık, hakikaten de öyle oldu. Sahada basılamdık yer bırakmadık ve hücum oyununu sergilemek adına önce Khyber Pakhtunkhwa, sonra Punjab, sonra Belücistan ve Sindh bölgelerinde oyunumuzun en güzel yönlerini sergilemeye çalıştık. Devre aralarında bile boş durmadık, koştuk kurban kestik, koştuk boş alan aradık, koştuk gol atmaya çabaladık, ama böyle kapalı defanslara karşı oyunu açmak zordur, bunu da biliyorduk, erken gol bulamazsak üzülmeyecektik -aslında bu biraz yalan, ben erken gol bulamazsam üzülürüm hep-.
Azad Jammu Kashmir ve Gilgit Baltistan tarafları oyunumuzun aksayan yönleriydi, elimizden geldiğince kapatmaya çalıştık bu bölgelerdeki boşlukları ama zaten ana dört bölge bizi yeterince meşgul ediyordu, malum saha da epeyce geniş...
Neyse, oradan dene, buradan şansını ara, şuraları da kullanalım derken, bir baktım, benim tendonlarım bir anda atmaya, bağlarım kopmaya, kayışlarım gevşemeye (burada kayış anatomik bir elemanı simgelemekte), dilim dışarı sarkmaya, nefesim dışarıya verilememeye (çünkü nefes alamıyordum zaten artık) başlamış.
Dakika olmuş 60", kondüsyon da bir yere kadar idare ediyor, devre arasında içilecek su bulamadık ki biraz durup nefeslenelim, su yok, doğru düzgün besin yok, hep bir geçiştirme ile ikinci yarıya çıkmışım zaten, teknik direktör hala "koş koş, koşsana lan" diye bağırıyor, arada sahanın elektriklerinin gidip gelmesi zaten sinir bozucu, normal maçlarımı yaptığımız sahamızla 3 saatlik bir zaman farkı var, hakem biraz sorunlu bu konuda, sabah maça başladığımızda buranın saatine göre başlıyoruz ama maçın bitimini normalde maçlarımızı yaptığımız yerin saatine göre yapıyoruz zaten.Buna bir de karşı tarafın sert ve oynatmama üzerine kurulu oyun düzeni de tuz biber ve masala ekiyor, bu masala yüzünden çoğu zaman kimyon tükürüyorum sahaya, Servet'in kulakları çınlasın -kafama çok sert darbeler aldım, inanılmaz sert şutlar yedim kafama kafama, maç öncesi bonservisi elinde genç bir fitbolcuyken şimdi, bakıyorum da bonservisimi maç sırasında sahaya düşürmüşüm, bir türlü bulamıyorum-.
Hem fiziksel hem de mental olarak bitmeye başladığım dakikalarda "Hoca değiştirin beni" dercesine el hareketleri filan yaptım, kimse oralı olmadı. -Zaten zor bir hareket, insan yorulunca ellerini işaret parmaklarını filan kontrol edemiyor, neyse-. Ne yazık ki hem defansif (burada yazar defansif sözcüğüyle idari yönünü kastediyor) hem de ofansif (burada da miyendiz tarafından dem vuruyor) oyun oynamamın getirdiği bir dezavantaj olsa gerek, mecburen devam ettik oyuna, ama gelene vuruyorum gidene vuruyorum, yok işin kötü tarafı hakemle de konuşmaya başladık, zaten beynime kan gitmiyor artık, ne dediğimi bile bilmiyorum, adam kart mart gösterse haklı tabi, ama hoca görmüyor bunu, bazen içimden diyorum ki "Hakemle konuşsam da atsa beni" de o da içime sinmiyor bir türlü. Ayıptır söylemesi, takımın en formda, en gözde ismi benim, takım arkadaşlarım biraz zayıflar bana göre, yok övünmek değil, vallahi öyle, kırılgan fitbolcular hepsi...
Neyse, biraz soluklanma girişimimde -ayakkabılarımın bağını bağlama numarası, kimse yemez biliyorum ama olsun, artık tükeniş vaktidir bu vakit-, işte o vakit hangi vakittir diye saate bakmak istedim, skorborda baktım, 70. dakika diyor.
İşte artık hem literally, hem figuratively çöktüm orada yere, "Hocaaaa!" diye bağırdım, yine duymadılar. Biraz dinleneyim, bakayım gücüm kalmış mı, sonra kalkacağım artık, ya soyunma odalarına doğru mağrur bir biçimde yürüyeceğim -ne yazık ki koşamıyorum artık-, ya da oyunda kalacağım da bu tam anlamıyla kalmak olacak işte, yoksa oyuna katkı filan beklemesin hiç kimse benden artık.
Ha, bir de ücretime zam meselesini konuşmak istiyordum bu maçtan sonra ama fitbolculuk hayatım bittikten sonra kim bana para verir bilmiyorum, ama öncelikli amacım iyi bir tatil...
Artık önümüzdeki maçlara bakacağız. Herhalde jübile maçı olacak o da...
Boş boş bakıyorum önümüzdeki maçlara. Anlamsızca, çok anlamsızca.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder