20 Ocak 2011 Perşembe

19 Ocak 2011 Çarşamba

Flaş Flaş Flaş, yine sallandık...

Bu sefer 7.4 ile merkez üssü Belücistan -gerçi ben Pencap  ile birleştirdikten sonra Pencüstan olmuştu ya, neyse- olan bir deprem yaşadık.

Bu deprem benim burada yaşadığım 4. veya 5. deprem. İlginç olan, en az bu depremde sallanmış olmamız. Normal şartlarda hemen ayağa fırlayıp "Neme lazım, çöker filan bu ev şimdi" diyerek kendimizi dışarı atarken, bu depremde hiç etkilenmedim bile diyebilirim, yataktan biraz doğrulup etrafımı usulca dinleyip inceledikten sonra birşey olmadığını anlayınca geri yattım sadece.

Neyse, deprem burada gece yarısı oldu ama Türkiye ile saat farkı yüzünden -çünkü Türkiye'de o kadar da geç bir vakit değildi- arayanlara gevrek gevrek uyuduğumu söyledim. Sabah da depremden dolayı üzerimdeki ilgi büyüktü. Her sorana genel itibariyle aynı şeyleri söyledim:

"Depremin etkisi pek de büyük olmadı, çünkü 2010'da buraları sel vurmuştu, zaten Belücistan'da yıkılabilecek çok fazla ev diyebileceğimiz konut tipinden yok, insanlar çamurdan evimsi duvarlar arasında yaşarken, gelen sel bunların hepsini silip süpürmüştü.(bu arada bu tarz çamurdan evlere kacha house/kaça ev deniyor burada) Ha, tabi bazı evler de tuğladandı (bunlara da paka deniyor), o yüzden de sadece sele dayanabilmiş olan bu evler yıkılmış bu depremde de.
Kısacası burada kaybedecek hiçbirşeyi kalmamış insanlar için bu 7.4 şiddetindeki deprem çok da etkili olmadı.
-Çok fakirim, üstümde gördüğünüz bu elbise dışında hiçbir giysim yok.
-Asıl ben çok fakirim, üstümde görebileceğiniz bir elbise bile yok.
-Hayır, asıl ben çok fakirim, üstümde elbise olmadığı gibi, karnım da aç.
-Yo dostum yo, asıl ben fakirim, çünkü hem elbisem yok, hem karnım çok aç, hem de 7 adet çocuk sahibiyim.
-Hahah, ben gülüyorum size, çünkü en fakiriniz benim ve benim elbisem de yok, karnım çok aç, 9 çocuğum var ve hepsi aç, üstüne üstlük evim önce selden, tamir ettikten sonra da depremden tekrar tekrar yıkıldı, 9 çocuk dışındaki tüm aile fertlerini bu afetlerde kaybettim, işim de yok zaten, tarlalarda işçi olarak çalışıyordum, tarlalar da sel yüzünden gitti.
-işin ilginç yanı, bunları söyleyenlerin hepsi hala gülümseyebiliyor bir şekilde-

gibi konuşmalar o kadar doğal ki burada...
Nereden başlamalı?
Ben hala Sincap, Pencüstan derdindeyim.Ne desem boş."

Evet, bunları söyledim soranlara...
Not: Depremin üstünden bir gün geçmesine rağmen hala hal hatır soran arkadaşlarıma ayrıca teşekkür eder, yarınki doğumgünümü de kutlamaları hususunu bilgilerine arz/rica ederim. -sanki burayı okuyacaklarmış gibi, bir çoğunun hala haberi yok böyle bir sayfa olduğundan...-

Daha ne denebilir ki? "Pak-Turki Dosti Zindabad!"

17 Ocak 2011 Pazartesi

Pencüstan

Dost ve kardeş ülke Pakistan'ı tek yürek tek bilek haline getirme çabalarım devam ediyor.

Pencap ve Sind eyaletlerini "Sincap" adı altında birleştirdikten sonra, şimdi de Pencap ve Belücistan eyaletlerini "Pencüstan" adı altında birleştirdim.

Dost ve kardeş ülke Pakistan'ın mottosu üzere "United we stand!" yani "Birlikte ayakta kalırız".
Bu da benim onların birlikteliğine ve ayakta kalmalarına ufak bir desteğim ve katkım olsun.

16 Ocak 2011 Pazar

Hangisi daha önemli? Elektrik mi, yoksa su mu?

Saçma bir soru gibi gelebilir bu ilk bakışta. Mesela Ankaralılar bilirler, suyun kesilmesi çok kötüdür, oysa ki herkes bilir ki elektrik kesilmesi çok daha kötüdür, çünkü bilgisayar başındayken elektrikler kesildiğinde insanın canı sıkılır ve televizyon seyrederek elektrik kesintisinin geçmesini beklemek ister, ama mümkün değil tabi.

Etrafımızdaki bunca şey elektrikle çalışırken elektrik çok daha önemlidir değil mi? Ama biz su kesintisine daha çok tepki gösteririz, çünkü yazın sıcağında sular kesilmişse her türlü elektrikli alet çalışırken pis pis oturmak kimseyi mutlu etmez, halbuki elektrik kesintisi dediğin olsun olsun bir saat kadar sürsündür.

Sanırım önemli olan kesintinin süresi. Ne kadar kısa o kadar iyi tabi ki, ama bir kesintiye tahammül sınırı nedir, ne olmalıdır?

Dost ve Kardeş ülke Pakistan'ın başkenti olan İslamabad'da dahi günde 4-5 kez birer saatlik elektrik kesintileri olmakta, ama çok şükür su kesilmiyor. Bir süre sonra insan alışıyor tabi, çünkü İslamabad dışındaki çoğu yerde elektrik sadece birkaç saat boyunca var, şükretmeyi öğreniyor insan bir yerden sonra, çünkü İslamabad dışındaki çoğu yerde içme suyu da sadece kuyu suyu olarak bulunuyor, o da şanslı yerlerde. Hala, 2011 yılında bile, hala insanlar çukurlarda su biriktirip oradan su içiyorlar.

Bunun müsebbibi ise elektrik yetersizliği bence. Eğer elektrik olsaydı -ki bu aslında aynı zamanda hidro elektrik santralleri anlamına da gelecektir Pakistan'da-, insanlar suya da kavuşacaktı. Sadece hidroelektrik santralleri olarak bakmıyorum, bildiğimiz su kuyularının pompaları türbinleri de elektrikle çalışıyor ne yazık ki, insan istiyor ki alternatif bir enerji olsun, elektriğe muhtaç olmasın kimse, ama şu an elektrikle çalışıyor çoğu pompa ve türbin.

Bir sonuca varmam gerekirse:
Bence de su kesintisi kesinlikle daha kötü, insan elektriksiz yaşar ama temizlik olmadan yaşaması mümkün değil, yani elektriksizlik öldürmüyor ama susuzluk öldürüyor cidden. -özellikle Pakistan şartlarında-
Ama susuzluğun sebebinin de elektriksizlik olduğunu göz önünde bulundurduğumuz zaman, Pakistan'ın asıl sorununun susuzluk değil elektriksizlik olduğunu anlıyoruz.

Benim bu sonucu farkına varmamı sağlayan dost ve kardeş ülke Pakistan'a teşekkürü bir borç bilirim.

-11 Aralık 2010'da başlayıp henüz bitirebildiğim yazı-

14 Ocak 2011 Cuma

Amnezik afazi ve Pakistan

Havasından galiba, insan bırak 10 yıl 1 yıl öncekileri 1 hafta hatta 1 gün 1 saat veya 1 dakika öncekileri bile unutuyor. İyi mi kötü mü bilemedim.

Bilinsin istedim. Haberiniz olsun istedim.


-yazmış da yayınlamamışım bunu-

Burası ayrı bir dünya

-bu başlığı 05/12/2010 tarihinde neden açtığımı bilemiyorum, ama yeterli bir cümle. Evet, burası ayrı bir dünya, ayrı bir boyut, ayrı bir evren-

Armango

Armango benim bulduğum kelimelerden sadece biri.

Armango bir meyve, Pakistan'da bu meyveye "amrut" diyorlar, "amrut" değil, ısrarla sordum "a-m-r-u-t". Şekli aynı armut oysa ki... Israr ettim bu sefer, "Yahu yanlış anlamışsınız siz, kim öğretti size bunu amrut diye, armuttur o armut" dediysem de onlar da yemem konusunda ısrar ettiler. Şeklen "armut" olsa da adamlar haklı, bu kesinlikle armut değil. Tadı daha çok "mango"ya benziyor. O yüzden son teklifi yapıp "Amrut değil de armango desenize buna" dedim, kabullenmediler pek. Zaten tadını pek sevmedim ben de, "Tamam, sizin dediğiniz gibi olsun" diye içimden "Şükriye, kaafi kaafi, bas bas, şükriye" diye dışımdan söylendim.

Not: Şimdi bir grup zeki insan "Wikipedia'ya baktık, senin amrut dediğin meyve aslında Guava meyvesiymiş" diyecektir, ama benim yediğim amrut guava değildi, guava da yedim, o da amrut değil aslında, yani aralarındaki farkı bilebiliyorum.
...ve bu meyvelerden hiçbiri armut veya mango değil.

Tekrar teşekkür ederim.

Pakhto veya Paştuca veya sanırım Peştunca

Geçen gün TRT'de Khyber Pakhtunkhwa'ya Hayder Peştunya dediklerini duyunca cinlerim tepeme çıktı. Siz nasıl olur da yılların Khyber Pakhtunkhwa'sına Hayder Peştunya dersiniz diye içimden ve hatta dışımdan geçirirken aslında Khyber Pakhtunkhwa (bundan sonra kısaca KPK olarak bahsedilecektir) isminin de North West Frontier Province (bundan sonra kısaca NWFP olarak bahsedilecektir) olarak değiştirildiği aklıma geldi, sonra dedim ki, zaten hiç bir Patan KPK veya NWFP olarak bahsetmez bu yerlerden, onlar için oralar hep "Serhad"dır (bundan sonra kısaca Serhad olarak bahsedilecektir).

Patan demişken, ben Afganistan'daki Patan ilinden veya Gujarat'taki Patan ilinden de bahsetmiyorum.Patan dediğim Serhad'da yaşayan seçkin, zeki, sağlıklı ve ahlaklı bir etnik grup. Tamam hepsini uydurdum ama Patan diye bir grup var, ve geç de olsa Pakistan'da herkesin onlarla dalga geçtiğini, hatta artık bu şakalardan pek hoşlanmadıklarını öğrendiğimde bildiğim bir kaç kelimelik Urdu ile "Me Patan, me Patan" diye dolanıyordum bile...

Patanlara göre kendileri yiğit mert ve zekiler. Pakistan'ın geleceği onlar ve Serhad ilinde yaşıyorlar. Dilleri de Paştu. ya da Pakhto, veya Paştuca veya Paştunca. Bu dil ile ilgili de bir sürü etnik kökenli fıkra var ama bunları anlatmayacağım.

Urdu dilini tüm halkın %20si biliyorken, ben nasıl olur da bir Patan olarak kendi dilim olan Pakhto dilini bilmem dedim, sonra da Urdu eğitimimi yarıda keserek Pakhto öğrenmeye başladım. İlk gün öğrendiğim kelimeleri de buraya not ediyorum: raşa, za, bas. yani gel git dur. Hayatımı idame ettirebilmek için yeterli bir kelime hazinem var. ya da haznem. Çok darda kalırsam diye de "oborora" yani "su getir" demeyi de aklımın bir köşesinde tutuyorum.

Sanırım şu andan itibaren Pakistan halkının %80'inden fazlasıyla anlaşabilecek konuma geldim. Emeği geçenlere çok teşekkür ederim.