Önce verileri sıralayım:
1) Pakistan'ın nüfusunun yaklaşık 180 milyon olduğu söyleniyor.
2) Punjab eyaletinde söylenen istatistiklere göre bir ailede ortalama 7.3 kişi yaşıyor.
3) Gittiğimiz yerde bir evde ortalama yaklaşık 4 ailenin kaldığını kendim müşahede ettim.
4) Köyün muhtarına -elder of the village- "Burada kaç hane var?" diye sorduğumda 150 hane olduğunu söyledi.
5) Aynı kişiye "Burada kaç aile yaşıyor?" diye sorduğumda yaklaşık 500 aile olduğunu söyledi.
6) Üşenmedim ve ufak köyün hanelerini saydığımda 200den fazla ev bulunduğunu farkettim.
7) Girdiğim bir evde yaşayan ailedeki sadece büyük küçük erkekleri ve 8 yaşından küçük kız çocuklarını saydığımda 12 kişi olduklarını gördüm.
8) Bize yaklaşık 1500 kişinin yaşadığı söylenen köyde en az 5000 (beşbin) kişinin yaşadığını düşünmekteyim.
9) Ayrıca çevre ülkelerden -tamam, Afganistan-, çok fazla göç aldıklarını, sadece çalışmak için değil, aynı zamanda göçmen veya mülteci olarak da bir çok insanın kayıt dışı olarak bu ülkede bulunduklarını da tespit ettim.
10) Bir çok köye ilk giden yetkililerin bizimle birlikte gittiklerini de öğrendim.
11) Nüfus sayımını yapan insanlarla ilgili ciddi şüphelerim var.
12) Türkiye'de iki şehir arasında epeyce boş alan vardır, yol kenarında köy görmek çoğu zaman mümkün değil, ama şu ana kadar bir şehirden başka bir şehire geçerken bile boş yer göremedim, hep evler vardı.
13) Çoğu yaşlı amcanın 25 kilometre uzaklıktaki kent merkezi diyebileceğimiz biraz daha gelişmiş yerlere bile gitmediğini, bir çok kişinin köyden hiç çıkmadan vefat ettiğini, para görmeyen ve yaşamını değiş-tokuş ile idame ettiren insanların varolduğunu ve bir çok insanın nüfus cüzdanı sahibi olmadıklarını da kişisel olarak tespit ettim.
Sonuç mu?
Bence bu ülkede en az 250000000 (ikiyüzelli milyon) kişi yaşamakta.
Görevli olarak gittiğim Pakistan adlı muhteşem dost ve kardeş ülkede aklıma gelip de yazabildiklerim...
25 Kasım 2010 Perşembe
12 Kasım 2010 Cuma
Rikşa!
Ya da Rickshaw.
Kelimenin kökeni Japonca.
jinrikisha (人力車, 人 jin = insan, 力 riki = güç kuvvet, 車 sha = araç), anladınız.
He ne kadar İslamabad'a girmeleri yasak da olsa en çok kullanılan taşıma araçlarından biri de Rikşa.
Önce tekerlek keşfedildi, sonra insan gücü eklendi, sonra pedal filan derken motor bulundu ve sn model rikşalar ortaya çıktı. Pakistan rikşaları ayrı bir alem. Tüplü.
Bir kez binme şansım oldu ama muhteşem bir his, gücün sınırlarında yaşamayı isteyenlere birebir. muhakkak yaşanması gereken bir deneyim.
Kelimenin kökeni Japonca.
jinrikisha (人力車, 人 jin = insan, 力 riki = güç kuvvet, 車 sha = araç), anladınız.
He ne kadar İslamabad'a girmeleri yasak da olsa en çok kullanılan taşıma araçlarından biri de Rikşa.
Önce tekerlek keşfedildi, sonra insan gücü eklendi, sonra pedal filan derken motor bulundu ve sn model rikşalar ortaya çıktı. Pakistan rikşaları ayrı bir alem. Tüplü.
Bir kez binme şansım oldu ama muhteşem bir his, gücün sınırlarında yaşamayı isteyenlere birebir. muhakkak yaşanması gereken bir deneyim.
Çok mutluyum evet. Motorun bağırması, egzost gazının bizi öldürmesi, yandaki rikşalarla kapışmak, geçerken yandaki aracın kapısına sürtmek, birilerini ezmek, bir aksiyon filminden beklenebilecek herşey, sadece bir rikşa turu uzağında insanın...
Mehran
"Mehran" (مهران; River)
Mehran her ne kadar nehir anlamına gelse de benim ilgimi asıl çeken konu "suzuki mehran".
1988de üretilmeye başlanan ve bugüne kadar hiç değişiklik yapılmamış olan Mehran, 800 cc motoru ve tüp takılmış haliyle sokaklarda en sık gördüğümüz araba. Pak - Suzuki Motors Company tarafından üretilmiş.Ben diyeyim 10 milyon siz diyin 100 milyon tane var bunlardan.
Resmi de şöyle birşeyler:
Sonuncusua kanıp da "Aa, ne güzelmiş" demeyin, bunlar bulabildiğim en yeni ve temiz mehranlar. Pakistan'da çizik çarpık vuruk kırık dökük olmayan bir mehran bulmanız mümkün değil. Burada da insanlar muhteşem müzik sistemleri koyuyorlar bunlara, ortak kültür.
Bence mehran 4 tekerlekli motorsiklettir. 1000-1500 amerikan dolarına bir mehran bulunabilir.
Mehran her ne kadar nehir anlamına gelse de benim ilgimi asıl çeken konu "suzuki mehran".
1988de üretilmeye başlanan ve bugüne kadar hiç değişiklik yapılmamış olan Mehran, 800 cc motoru ve tüp takılmış haliyle sokaklarda en sık gördüğümüz araba. Pak - Suzuki Motors Company tarafından üretilmiş.Ben diyeyim 10 milyon siz diyin 100 milyon tane var bunlardan.
Resmi de şöyle birşeyler:
Sonuncusua kanıp da "Aa, ne güzelmiş" demeyin, bunlar bulabildiğim en yeni ve temiz mehranlar. Pakistan'da çizik çarpık vuruk kırık dökük olmayan bir mehran bulmanız mümkün değil. Burada da insanlar muhteşem müzik sistemleri koyuyorlar bunlara, ortak kültür.
Bence mehran 4 tekerlekli motorsiklettir. 1000-1500 amerikan dolarına bir mehran bulunabilir.
Sincap
Öncelikle bu eyaletten özür dilerim.
Burayı ben kurdum, henüz dünya kamuoyuna tanıtmadım, tanıtsam da anlayacaklarından şüpheliyim.
Sincap, Sindh eyaleti ile Pencap eyaletinin birleşim yerlerine verilen ad.
Burayı ben kurdum, henüz dünya kamuoyuna tanıtmadım, tanıtsam da anlayacaklarından şüpheliyim.
Sincap, Sindh eyaleti ile Pencap eyaletinin birleşim yerlerine verilen ad.
Sindh
Sindh henüzulaşamadığım yerlerden. 2010 yılındaki büyük sel felaketinin son noktası. Başkent Karachi, yani Karaçi dünyanın en kalabalık 4.metropolitan şehri. Dün patlama oldu daha, epeyce karıiık anlayacağınız.
Karaçi yüzünden burada tüm diller konuşuluyor, ama sanırım herkes birbirini anlıyor bir şekilde burada, kırsal alanda ise daha çok sindhi ve seraikhi konuşuluyor.
Ana lehçeler: Kachchi, Lari, Lasi, Thareli, Vicholo (Merkez Sindhi), Macharia, Dukslinu (Hindu Sindhi), ve Sindhi Musalmani (Muslüman Sindhi).
Gidip görünce daha çok yazacağım, buna eminim...
Karaçi yüzünden burada tüm diller konuşuluyor, ama sanırım herkes birbirini anlıyor bir şekilde burada, kırsal alanda ise daha çok sindhi ve seraikhi konuşuluyor.
Ana lehçeler: Kachchi, Lari, Lasi, Thareli, Vicholo (Merkez Sindhi), Macharia, Dukslinu (Hindu Sindhi), ve Sindhi Musalmani (Muslüman Sindhi).
Gidip görünce daha çok yazacağım, buna eminim...
Punjab
Pencap evet.
Pencap'ta Punjabi, yani Pencabi dili konuşulmakta. Anlamadığım bir dil daha, olsun, anlamak gereksiz zaten, önemli olan anlaşmak.
Pencap, Penç=5 ve Ab=Su, yani 5su, yani 5 tane suyun birleşimi demek.
Bunlar bildiğim kadarıyla Ravi, Jehlum, Sutlej ve Indus ve Chenab nehirleri. Hepsi Pencap'ı bölen nehirler, yani taştıkları an tüm Pencap su altında kalıyor, ve dağlık değil tepelik bir arazi bile bulunmadığı için heryer bir anda denize dönüşüyor.
Pencap diğerlerine nazaran daha gelişmiş bir eyalet. Bu Lahor'dan anlaşılabiliyor. Pencap Pakistan'ın en kalabalık eyaleti, nüfusun %56'sı bu eyalette yaşıyor. Henüz test edemedim ama galiba Pakistan'ın en gezilebilir yeri de burası olsa gerek. Lahor ile İstanbul kardeş şehirlermiş.
Allah'ım nasıl kalabalık anlatamam, köyler bile...
Pencap'ta Punjabi, yani Pencabi dili konuşulmakta. Anlamadığım bir dil daha, olsun, anlamak gereksiz zaten, önemli olan anlaşmak.
Pencap, Penç=5 ve Ab=Su, yani 5su, yani 5 tane suyun birleşimi demek.
Bunlar bildiğim kadarıyla Ravi, Jehlum, Sutlej ve Indus ve Chenab nehirleri. Hepsi Pencap'ı bölen nehirler, yani taştıkları an tüm Pencap su altında kalıyor, ve dağlık değil tepelik bir arazi bile bulunmadığı için heryer bir anda denize dönüşüyor.
Pencap diğerlerine nazaran daha gelişmiş bir eyalet. Bu Lahor'dan anlaşılabiliyor. Pencap Pakistan'ın en kalabalık eyaleti, nüfusun %56'sı bu eyalette yaşıyor. Henüz test edemedim ama galiba Pakistan'ın en gezilebilir yeri de burası olsa gerek. Lahor ile İstanbul kardeş şehirlermiş.
Allah'ım nasıl kalabalık anlatamam, köyler bile...
Etiketler:
Khyber Pakhtunkhwa,
Pakhto,
Pakistan,
Pashto,
Peshawar
4 Kasım 2010 Perşembe
Buradaki lisanlar ve ben
Dil çok önemli, anlayamazsan anlatamazsan anlaşamazsın.
Burada aslında anlaşmak çok kolay, çünkü Urdu diye bir dil var elimizde.(ne yazık ki dilimizde değil, niye mi? anlatayım o zaman)
Pakistan'da konuşulan diller:
Resmi: Urdu ve İngilizce
Gayri Resmi: Beluci, Peştu, Pencabi, Serayki, Sindi, Hindko ve arada "Bu nece peki?" diye sorduğumda uzun uzun anlatılan ama hiçbirşey anlamadığım 3-4 dil daha.
Urdu, Türkçe'deki "Ordu" kelimesinden gelmiş, bunu söyleyen herkes, aynı zamanda istisnasız bir şekilde "Hani Leşker var ya Türkçe'de, Asker, onun gibi" de dediler.
Askar ve Lashgar. Buradan da zaten "Her Türk asker doğar" sonucuna ulaşarak Türk olmadığımı kanıtladım kendime. Neyse...
Urdu, Arapça Farsça Türkçe ve İngilizce karışımı (bence uydurma) bir dil, herkes farklı kurallar uyduruyor zaten, öğrensem bir dert öğrenmesem ayrı bir dert. Çünkü Urdu resmi dil ama herkes bilmiyor ne yazık ki...
Urdu genel olarak her yerde kullanılıyor ama Belucistan'da hiç kimse beni anlamıyor,çünkü herkes Balochi konuşuyor, Khyber Pakhtunkhwa'da Pashto konuşuluyor ve Urdu dilinde soru sorduğumda boş boş yüzüme baktılar, "acaba aksanımı mı anlamadılar ki" diye kendimden şüphe edecekken bunun normal olduğunu anladım, Pencap'ta Punjabi var, bazı yerlerde Saraiki, Sind yöresinde de Sindhi var, ki bunların hiçbiri birbiriyle alakalı değil.
Yuh ama,ayıptır söylemesi "Kehaleha"(ben genelde ke hale diyorum anlıyorlar, olmazsa kehalehahehum diyerek sonunu yutuyorum ama) diyince İslamabad'da en azından bir "tiyk, tiyke, tiykum, tiyktag" gibi bir cevap alabiliyorum ama kuzeye gidince "Sengehalde"(senghai diyebiliyorum ama anladılar mesela) demek gerekiyor, cevap da "khaym"(bu kh harfi kaba h olarak tabir edeceğim harf ve iyiyim dermiş gibi hayiym deseniz de anlıyorlar) oluyor ve böylece anlaşabiliyoruz, ama anlaşamıyoruz işte, ama çözüm basit.
İlk önce Farsça deneyin. Olmadı Arapçasını deneyin, onda da çözüme ulaşamadıysanız ve Türkçesi farklıysa Türkçe'yi deneyin, muhakkak tutacaktır. Olmadı zaten İngilizcesini kullanıyorlardır.
Mesela Peynir. Farsçası ne? Panir. Ve evet, Urdu da Panir diyor.
Son olarak dil konusunda beni sinir ettikleri bir hususu aktarmak istiyorum.
College Road: Biz olsak Kolej yolu, lise yolu filan deriz ya, bunlar Kalıc Rod diyorlar direk. کالج روڈ
Abbotabad diye gerçekten bir şehir olduğunu ilk öğrendiğim zaman yıkılmıştım, Kuwait City bile daha anlaşılır, Abbot amcam gelmiş adını koymuş, benim gururuma dokunurdu vallahi. Ama yapılacak birşey yok. Yeni hedefim Dar Mohammad Imran Khan isimli bir şehir kurmak.
Evet, Muhammed Mehmet olunca Türkçe'de, benim adım da Mohammad Imran oldu. Gerçi o aradaki elif ayn'a döndü ama ne yapalım, maksat anlaşmak olunca göz yumduk bu değişime de, eliftik, eğildik ayn olduk...
Merhaba, ben محمد عمران
Burada aslında anlaşmak çok kolay, çünkü Urdu diye bir dil var elimizde.(ne yazık ki dilimizde değil, niye mi? anlatayım o zaman)
Pakistan'da konuşulan diller:
Resmi: Urdu ve İngilizce
Gayri Resmi: Beluci, Peştu, Pencabi, Serayki, Sindi, Hindko ve arada "Bu nece peki?" diye sorduğumda uzun uzun anlatılan ama hiçbirşey anlamadığım 3-4 dil daha.
Urdu, Türkçe'deki "Ordu" kelimesinden gelmiş, bunu söyleyen herkes, aynı zamanda istisnasız bir şekilde "Hani Leşker var ya Türkçe'de, Asker, onun gibi" de dediler.
Askar ve Lashgar. Buradan da zaten "Her Türk asker doğar" sonucuna ulaşarak Türk olmadığımı kanıtladım kendime. Neyse...
Urdu, Arapça Farsça Türkçe ve İngilizce karışımı (bence uydurma) bir dil, herkes farklı kurallar uyduruyor zaten, öğrensem bir dert öğrenmesem ayrı bir dert. Çünkü Urdu resmi dil ama herkes bilmiyor ne yazık ki...
Urdu genel olarak her yerde kullanılıyor ama Belucistan'da hiç kimse beni anlamıyor,çünkü herkes Balochi konuşuyor, Khyber Pakhtunkhwa'da Pashto konuşuluyor ve Urdu dilinde soru sorduğumda boş boş yüzüme baktılar, "acaba aksanımı mı anlamadılar ki" diye kendimden şüphe edecekken bunun normal olduğunu anladım, Pencap'ta Punjabi var, bazı yerlerde Saraiki, Sind yöresinde de Sindhi var, ki bunların hiçbiri birbiriyle alakalı değil.
Yuh ama,ayıptır söylemesi "Kehaleha"(ben genelde ke hale diyorum anlıyorlar, olmazsa kehalehahehum diyerek sonunu yutuyorum ama) diyince İslamabad'da en azından bir "tiyk, tiyke, tiykum, tiyktag" gibi bir cevap alabiliyorum ama kuzeye gidince "Sengehalde"(senghai diyebiliyorum ama anladılar mesela) demek gerekiyor, cevap da "khaym"(bu kh harfi kaba h olarak tabir edeceğim harf ve iyiyim dermiş gibi hayiym deseniz de anlıyorlar) oluyor ve böylece anlaşabiliyoruz, ama anlaşamıyoruz işte, ama çözüm basit.
İlk önce Farsça deneyin. Olmadı Arapçasını deneyin, onda da çözüme ulaşamadıysanız ve Türkçesi farklıysa Türkçe'yi deneyin, muhakkak tutacaktır. Olmadı zaten İngilizcesini kullanıyorlardır.
Mesela Peynir. Farsçası ne? Panir. Ve evet, Urdu da Panir diyor.
Son olarak dil konusunda beni sinir ettikleri bir hususu aktarmak istiyorum.
College Road: Biz olsak Kolej yolu, lise yolu filan deriz ya, bunlar Kalıc Rod diyorlar direk. کالج روڈ
Abbotabad diye gerçekten bir şehir olduğunu ilk öğrendiğim zaman yıkılmıştım, Kuwait City bile daha anlaşılır, Abbot amcam gelmiş adını koymuş, benim gururuma dokunurdu vallahi. Ama yapılacak birşey yok. Yeni hedefim Dar Mohammad Imran Khan isimli bir şehir kurmak.
Evet, Muhammed Mehmet olunca Türkçe'de, benim adım da Mohammad Imran oldu. Gerçi o aradaki elif ayn'a döndü ama ne yapalım, maksat anlaşmak olunca göz yumduk bu değişime de, eliftik, eğildik ayn olduk...
Merhaba, ben محمد عمران
İslamabad ve Yemek
Evet, yemek yemeyi severim, ya da severdim demeliyim. Pakistan'a geldiğimden beri benim için her şey "otantik" yemek havasında. Kebap kebap değil, tavuk tavuk değil, pide pide değil, ne kaldı peki? çorba. çorba da çorba değil zaten.
Yoo dostum, abartmıyorum, değişik yemekler hep hoşuma gitmiştir, ama her zaman dediğim gibi "Pakistan ayrı bir ülke, ayrı bir dünya ve ayrı bir boyut".
[Ara not: Yukarıda "otantik" kelimesini boşuna kulanmadım, eğer bir gün birisi gelir de "Otantik yemeklerle aranız nasıl?" minvalinde br soru soracak olursa, "Pardon sör?" derken ağzının ortasına vurup kaçacağım ve evet sinirliyim]
İlk deneyimimden bahsetmek istiyorum:
Meyve Salatası
Malzemeler: Elma, Muz, Üzüm
Baharatlar: Sayamayacağım kadar çok
Malzemeler alınır ve ufak küpler halinde doğranır, üzümler hariç, sonra bir tabağa boşaltılır, ve kırmızı biber tarçın safran karabiber ve kimyon eşliğinde sunulur.
Türkiye'de olsam ve bir Pakistan lokantasına gitsem, "Aaa, denesem mi ki?" desem denerim, tamam, da burada bunu genelde yemek olarak yiyordum ve aç kalıyordum ilk günler.
Çorba
Malzemeler: Tavuk, Mısır
Baharatlar: Saymaya üşeneceğim kadar çok
Ya, çok güzel birşey olabilirdi, eğer içine şeker katmasalardı. bir kere katılmamışını buldum, yumuldum direk, ama şekerli çorba her zaman favorim değildir ne yazık ki, özellikle de açken. Başka çorba denemeyi gözüm yemedi ama var muhakkak, her damağa uygun tatlar ülkesi Pakistan'da uygun birşeyler bulmak zor değil.
Kebap:
İçine koydukları ana baharatın ismini unutmuşlar sanırım, herkes koyuyor ama kimse adını bilemiyor, sanki o doğal bir şekilde hep içindeymiş gibi, anlatamadım, ama o baharat kesinlikle Türkiye'de yok. O baharatı tarlada bulursam, önce bir sigara yakacağım, sonra da izmariti ekinlerin ortasına ortasına atacağım. Köftelerine alışamadım. Tikka bizim şişlere benziyor, yersem onu yiyebiliyorum. Otantik de değil zaten.
Şekerli kebaplar da değişik hisler bırakıyor insanda (açlık ve tatminsizlik gibi)
Ara özet: Anlatmaya çalıştığım şeyi şöyle özetleyeceğim, hani insan çok fena susar da masadaki bardağı kafasına diker ama o bardakta su değil gazoz vardır, hissiyatım öyle.
Ekmek:
Ekmek var, ama hangisinin adı hangisi çözene kadar canım çıktı.
Paratha, içli ekmek, kapalı pide gibi birşey, ya da bazen sadeleri Gaziantep katmeri gibi
Roti, bizim lavaş sanırım.
Nan, bizim uzun ince pidemiz gibi.
Çapati, esmer lavaş.
Sade nan, bizim lavaşın aynısı, roti ile aradaki farkı bilemiyorum.
Kısacası çok acıksanız da birşeyler yemek isteseniz, bir de üstüne zekice davranıp "peynir ekmek yeter" derseniz, aç kalırsınız. "Ekmek var mı?" diye sordum bir kere (İz der bred? dedim), No sör dedi, Roti? No. Nan? No. Paratha? No. Ben üzüntüden boynumu bükmüştüm.
Çapati var olur mu dedi adam daha sonra, o bükük boynumun üstündeki kafamı duvarlara vurmak istedim, ama vurmadım.
Tatlı:
Kheer, bizim sütlaç ile keşkül arasında bir tatlı. Dondurma yiyebilirsiniz, çikolatalı dondurmaları iyi değil, meyveli yiyin, özellikle de portakallı. evet, sevdiğim birşey var burada.
Sıkıldım yazmaktan bugünlük.
ve İslamabad, senin resmini de daha sonra buraya koyarım bir ara...
Yoo dostum, abartmıyorum, değişik yemekler hep hoşuma gitmiştir, ama her zaman dediğim gibi "Pakistan ayrı bir ülke, ayrı bir dünya ve ayrı bir boyut".
[Ara not: Yukarıda "otantik" kelimesini boşuna kulanmadım, eğer bir gün birisi gelir de "Otantik yemeklerle aranız nasıl?" minvalinde br soru soracak olursa, "Pardon sör?" derken ağzının ortasına vurup kaçacağım ve evet sinirliyim]
İlk deneyimimden bahsetmek istiyorum:
Meyve Salatası
Malzemeler: Elma, Muz, Üzüm
Baharatlar: Sayamayacağım kadar çok
Malzemeler alınır ve ufak küpler halinde doğranır, üzümler hariç, sonra bir tabağa boşaltılır, ve kırmızı biber tarçın safran karabiber ve kimyon eşliğinde sunulur.
Türkiye'de olsam ve bir Pakistan lokantasına gitsem, "Aaa, denesem mi ki?" desem denerim, tamam, da burada bunu genelde yemek olarak yiyordum ve aç kalıyordum ilk günler.
Çorba
Malzemeler: Tavuk, Mısır
Baharatlar: Saymaya üşeneceğim kadar çok
Ya, çok güzel birşey olabilirdi, eğer içine şeker katmasalardı. bir kere katılmamışını buldum, yumuldum direk, ama şekerli çorba her zaman favorim değildir ne yazık ki, özellikle de açken. Başka çorba denemeyi gözüm yemedi ama var muhakkak, her damağa uygun tatlar ülkesi Pakistan'da uygun birşeyler bulmak zor değil.
Kebap:
İçine koydukları ana baharatın ismini unutmuşlar sanırım, herkes koyuyor ama kimse adını bilemiyor, sanki o doğal bir şekilde hep içindeymiş gibi, anlatamadım, ama o baharat kesinlikle Türkiye'de yok. O baharatı tarlada bulursam, önce bir sigara yakacağım, sonra da izmariti ekinlerin ortasına ortasına atacağım. Köftelerine alışamadım. Tikka bizim şişlere benziyor, yersem onu yiyebiliyorum. Otantik de değil zaten.
Şekerli kebaplar da değişik hisler bırakıyor insanda (açlık ve tatminsizlik gibi)
Ara özet: Anlatmaya çalıştığım şeyi şöyle özetleyeceğim, hani insan çok fena susar da masadaki bardağı kafasına diker ama o bardakta su değil gazoz vardır, hissiyatım öyle.
Ekmek:
Ekmek var, ama hangisinin adı hangisi çözene kadar canım çıktı.
Paratha, içli ekmek, kapalı pide gibi birşey, ya da bazen sadeleri Gaziantep katmeri gibi
Roti, bizim lavaş sanırım.
Nan, bizim uzun ince pidemiz gibi.
Çapati, esmer lavaş.
Sade nan, bizim lavaşın aynısı, roti ile aradaki farkı bilemiyorum.
Kısacası çok acıksanız da birşeyler yemek isteseniz, bir de üstüne zekice davranıp "peynir ekmek yeter" derseniz, aç kalırsınız. "Ekmek var mı?" diye sordum bir kere (İz der bred? dedim), No sör dedi, Roti? No. Nan? No. Paratha? No. Ben üzüntüden boynumu bükmüştüm.
Çapati var olur mu dedi adam daha sonra, o bükük boynumun üstündeki kafamı duvarlara vurmak istedim, ama vurmadım.
Tatlı:
Kheer, bizim sütlaç ile keşkül arasında bir tatlı. Dondurma yiyebilirsiniz, çikolatalı dondurmaları iyi değil, meyveli yiyin, özellikle de portakallı. evet, sevdiğim birşey var burada.
Sıkıldım yazmaktan bugünlük.
ve İslamabad, senin resmini de daha sonra buraya koyarım bir ara...
İslamabad
Başkent İslamabad cetvele çizilmiş, kağıt üstünde oluşturulup uygulamaya gelince biraz sorunlu da olsa çok çok düzenli bir şehir, elle yapılmış başkent.
Ankara da sonradan başkent olmuş, ortada köy gibi dururken yavaş yavaş gelişmiş filan ama İslamabad öyle değil, ortada ufak kabileler varken başkent yapmaya karar vermişler, tamamen İngiliz stili bir kent. Zaten sokaktaki herkes sıze "Sör" diye hitap ediyor.
"Your good name sir?"
Bu nasıl bir isim sorma şeklidir yahu? İngilizlerden nefret ediyorum galiba, müzisyenleri hariç...
Suçları yok tabi ki insanların ama "Sör" diye gelen ilk kişinin ağzının ortasına bir tane vurmak istiyorum. Dediğim gibi, diyen insanın suçu...var işte, selpak satan çocuğun "abi, abi, abi, abie, abieya, abiyeow" demesi gibi, bu suçun tamamı da İngilizlerin değil bence. Neyse, kendi kendimi gaza getirmeme gerek yok.
İslamabad diyordum, kim hatırlamıyorum, pek de ünlü olmayan birinin dediği gibi "İslamabad'ın New York ile tek benzerliği Manhattan Mezarlığıdır, orası bile İslamabad'dan hareketli." Bence abartmış kim demişse, süper bir yer bence, Jinnah Super Market var, super market filan değil, bir sürü dükkanın olduğu bir çarşı, burada çarşılara super market deniyor. Fotoğrafını da çekmek isterdim ama yanıltıcı olacağı için çekmedim hala, Ankara Sıhhiye köprüsü altındaki çarşılar bunlar. Genelde cep telefoncuları var, biraz giyim, ve en önemlisi Mr. Saeed Books ve Cambridge Bookstore var ki Cambridge 6250 square feetlik alanıyla görülmeye değer bir kırtasiye. Evet, artık kırtasiyeler de gözümde büyüyen yerler, not defteri almak istediğimde bana telefon defteri verdi önce, ben de "hayır, not tutmak için defter" dedim, harita metod defteri verdi, "gıpta veya front veya barunson olsa alırdım" dedim, anlamadı, çıktım. Bir kaç tane de ufak sahaf var, sahaf demek isterdim ama özellikle sahaflık yapmıyorlar, eski kitapları sattıkları için sahaf diyorum, yani yeni kitap olsa onu satacaklar ama bulamıyorlar sanırım, ama kitap çok ucuzmuş, bilemedim yine de. [olmadı kitap işine giriyorum]
Sektörler var İslamabad'da, her sektör de galiba alt sektörlere ayrılıyor, mesela G-11/3 gibi veya bizim ofisin bulunduğu F-7/2 gibi, üçüncü sayının 4ten büyük olduğunu görmedim, demek ki G-11 veya F-7 kare yerlerden oluşuyor.
Burası memur şehri, buldum yine Ankara'yı... Ve son olarak,
İslamabad, lafım sana, fotoğraf çekilmeyi haketmiyorsun...
[yine de ayak bastığım ilk yer olarak sana karşı ufak duygular da beslemiyor değilim, veya saçmalıyorum]
Ankara da sonradan başkent olmuş, ortada köy gibi dururken yavaş yavaş gelişmiş filan ama İslamabad öyle değil, ortada ufak kabileler varken başkent yapmaya karar vermişler, tamamen İngiliz stili bir kent. Zaten sokaktaki herkes sıze "Sör" diye hitap ediyor.
"Your good name sir?"
Bu nasıl bir isim sorma şeklidir yahu? İngilizlerden nefret ediyorum galiba, müzisyenleri hariç...
Suçları yok tabi ki insanların ama "Sör" diye gelen ilk kişinin ağzının ortasına bir tane vurmak istiyorum. Dediğim gibi, diyen insanın suçu...var işte, selpak satan çocuğun "abi, abi, abi, abie, abieya, abiyeow" demesi gibi, bu suçun tamamı da İngilizlerin değil bence. Neyse, kendi kendimi gaza getirmeme gerek yok.
İslamabad diyordum, kim hatırlamıyorum, pek de ünlü olmayan birinin dediği gibi "İslamabad'ın New York ile tek benzerliği Manhattan Mezarlığıdır, orası bile İslamabad'dan hareketli." Bence abartmış kim demişse, süper bir yer bence, Jinnah Super Market var, super market filan değil, bir sürü dükkanın olduğu bir çarşı, burada çarşılara super market deniyor. Fotoğrafını da çekmek isterdim ama yanıltıcı olacağı için çekmedim hala, Ankara Sıhhiye köprüsü altındaki çarşılar bunlar. Genelde cep telefoncuları var, biraz giyim, ve en önemlisi Mr. Saeed Books ve Cambridge Bookstore var ki Cambridge 6250 square feetlik alanıyla görülmeye değer bir kırtasiye. Evet, artık kırtasiyeler de gözümde büyüyen yerler, not defteri almak istediğimde bana telefon defteri verdi önce, ben de "hayır, not tutmak için defter" dedim, harita metod defteri verdi, "gıpta veya front veya barunson olsa alırdım" dedim, anlamadı, çıktım. Bir kaç tane de ufak sahaf var, sahaf demek isterdim ama özellikle sahaflık yapmıyorlar, eski kitapları sattıkları için sahaf diyorum, yani yeni kitap olsa onu satacaklar ama bulamıyorlar sanırım, ama kitap çok ucuzmuş, bilemedim yine de. [olmadı kitap işine giriyorum]
Sektörler var İslamabad'da, her sektör de galiba alt sektörlere ayrılıyor, mesela G-11/3 gibi veya bizim ofisin bulunduğu F-7/2 gibi, üçüncü sayının 4ten büyük olduğunu görmedim, demek ki G-11 veya F-7 kare yerlerden oluşuyor.
Burası memur şehri, buldum yine Ankara'yı... Ve son olarak,
İslamabad, lafım sana, fotoğraf çekilmeyi haketmiyorsun...
[yine de ayak bastığım ilk yer olarak sana karşı ufak duygular da beslemiyor değilim, veya saçmalıyorum]
Khyber Pakhtunkhwa
Ya da North West Frontier Province.
Kuzey Batı Sınır Eyaleti.
Ama bence oranın adı başlıkta da belirttiğim üzere "Hayber Pahtunkva".
Çoğunluk Pashtun, yani bildiğimiz -hepimizin bildiği anlamında- Peştunlar. Sonra Hindkowanlar ve Chitral'ler geliyor. Başkenti Peshawar, yani -yine- bildiğimiz Peşaver.
Burada çeşitli diller konuşuluyor, en geneli Pakhto yani Peştu dili.
Bunu dışında da Hindko ve Seraikhi dilleri de konuşulyor, ayrıca Farsça da yaygın. Ben Arapça bilenlere rastladım epeyce, ama hiçbiri fasih arapça bilmiyor:).
Son olarak bir çok Afgan da yaşıyor burada.
Çoğunluk Sünni, arada biraz da Şia ve İsmaili de var. O yuzden -genellikle bildiğimiz gibi- her 5 dakikada bir ezan okunuyor. Her mezhep kendi vaktinde ezan okuyor.
Zaten Ramazan Bayramı'nda bayram namazı da üç gün boyunca kılındı burada. Hilali göremedik bir türlü, nasıl göremediysek...
Bak canım sıkıldı şimdi....
Neyse, notlarımı Peşaver'den bir otobüs manzarası ile bitiriyorum, esen kalın.
Kuzey Batı Sınır Eyaleti.
Ama bence oranın adı başlıkta da belirttiğim üzere "Hayber Pahtunkva".
Çoğunluk Pashtun, yani bildiğimiz -hepimizin bildiği anlamında- Peştunlar. Sonra Hindkowanlar ve Chitral'ler geliyor. Başkenti Peshawar, yani -yine- bildiğimiz Peşaver.
Burada çeşitli diller konuşuluyor, en geneli Pakhto yani Peştu dili.
Bunu dışında da Hindko ve Seraikhi dilleri de konuşulyor, ayrıca Farsça da yaygın. Ben Arapça bilenlere rastladım epeyce, ama hiçbiri fasih arapça bilmiyor:).
Son olarak bir çok Afgan da yaşıyor burada.
Çoğunluk Sünni, arada biraz da Şia ve İsmaili de var. O yuzden -genellikle bildiğimiz gibi- her 5 dakikada bir ezan okunuyor. Her mezhep kendi vaktinde ezan okuyor.
Zaten Ramazan Bayramı'nda bayram namazı da üç gün boyunca kılındı burada. Hilali göremedik bir türlü, nasıl göremediysek...
Bak canım sıkıldı şimdi....
Neyse, notlarımı Peşaver'den bir otobüs manzarası ile bitiriyorum, esen kalın.
Pakistan ve Ben
Bir süredir Pakistan'dayım ve muhtemelen bir süre daha burada olacağım ve bu süre içinde eğer sıkılmazsam birşeyler de yazacağım.
Mesela Pakistan'da kaç insan yaşadığını, kaç tane eyalet olduğunu, kaç tane dil konuşulduğunu, insanları olayları filan paylaşmak isitiyorum, ama bu o kadar da kolay değil.
Çünkü burası "Alis Harikalar Diyarı". Her an bir olay oluyor ve bu her an olan olaylar o kadar rutine bağladı ki normalde çok ilginç gelebilecek birşeye bile artık dönüp bakmıyorum.
Alışmak, kanıksamak bu olsa gerek. Zaten Pakistan da öyle bir ülke, insanlar herşeye alışmışlar...
Mesela Pakistan'da kaç insan yaşadığını, kaç tane eyalet olduğunu, kaç tane dil konuşulduğunu, insanları olayları filan paylaşmak isitiyorum, ama bu o kadar da kolay değil.
Çünkü burası "Alis Harikalar Diyarı". Her an bir olay oluyor ve bu her an olan olaylar o kadar rutine bağladı ki normalde çok ilginç gelebilecek birşeye bile artık dönüp bakmıyorum.
Alışmak, kanıksamak bu olsa gerek. Zaten Pakistan da öyle bir ülke, insanlar herşeye alışmışlar...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)