21 Aralık 2010 Salı

2010 yılının en iyi first/third person shooter oyunu: Pakistan

Muhteşem bir açılışa sahip oyun şöyle başlıyor:

Life.
Life never changes.
The end of the world occurred pretty much as we had predicted.
A quiet darkness fell across Pakistan, lasting many years.
Life begins now.

Sonra anlıyorsunuz ki Pakistan bir kurtarıcı bekliyor, o da sizsiniz, klasik bir oyun girişi yani.

Oyuna bir arabanın içinde başlıyorsunuz, uzun bir yol ve oyunun tanıtımı devam ediyor bu sırada. Sonra toplama malzemelerden -genel olarak çamur tuğlalar, kerpiç değil, çamur, bildiğimiz düz çamur- yapılmış fakir bir yere gidiyorsunuz. Daha iyi durumda yerler de keşfedeceksiniz demek isterdim ama oyunun senaryosunda pek değişiklik yok bu konuda.
Bu tarz oyunlarda genelde zindan veya metro gibi labirentlerde dolaşılır, ama Pakistan'da -yükselti kısmının çok kuzeyde olduğunu ve genel itibariyle- dümdüz bir arazide olduğunuzu anlıyorsunuz oyuna başlarken. Her yerde yıkık dökük binalar var. Bazılarının içine girilebiliyor. yaklaşık 180 milyon karakter olduğu söyleniyor, ama bu sayı daha fazla bence.

Neyse, karakter seçiminde dil çok önemli bir yer tutuyor, oyunda ana bir dil var ama halkın %10'u bu dili konuşabiliyor, ek dil bilmek çok önemli, mümkünse paştuca ve çok önemli bir bilgi,-spoiler-arapça-spoiler- bilmek hayatınızı kurtaracaktır emin olun. Ayrıca oyuna milliyet seçeneği de koymuşlar, bazı milliyetler bazı yerlerde daha avantajlı. Mesela Japon veya Amerika'yı seçerseniz şehirde, Türk milliyetini seçerseniz köylerde daha avantajlısınız. Tabi bu avantaj, tam tes yerlerde dezavantaj oluyor. Mesela Amerikalılar köylerde sevilmiyorken, Türkler de şehirde dezavantajlı oluyorlar.
Karakterinizi oluştururken dikkat etmeniz gereken bir konu da dış görünüm, mesela bıyık +1, sakal ve bıyık +2 kazandırıyor konuşma yeteneğinize.

Oyunun tadını bozmak istemediğim için sadece girişinden bahsedeceğim.
Arabayla giderken oyun size tanıtılıyor demiştim ya, sonra bir köyde duruyorsunuz, ekipten birinin tuvaleti geldiği için. Siz de arabadan iniyorsunuz aşağıya ve etrafınızı incelemek istiyorsunuz. Oyunun grafikleri ilgi çekici ama bir süre sonra karanlık ve depresif olabiliyor, o yüzden arasıra oyunu bırakmanız ve nefes almanız gerekebilir.
Neyse, etrafı incelerken bir anda tam arkanızdaki tepelerde bir hareketlilik olduğunu farkediyorsunuz. Ellerinde kalaşnikoflar bulunan yerel karakterler geliyor karşınıza. Tepeden size bakıyorlar. Kafanızın içinde kırmızı ışık yanmaya başlıyor. O an yapabileceğiniz birkaç seçenek olsa da ben en makul, akla en uygun seçeneği seçerek, "Selamun aleyküm" diye bağırdım, bir hareketlilik oldu, içlerinden birisi "Ve aleykum selam" diye  bağırıyor, ama ışık koyu turuncu ama hala tehlike bulunduğunu anlıyoruz, önce ingilizce "We are Turkish, Turkish brother" diye bağırdım, ışık açık turuncuya geçti, bazıları rahatlayıp tüfeklerini indirirken bazılarının hala şüpheci olduğunu gördüğümden hala tehlike var demek ki birşeyler daha yapmak gerekli. Orada dil seçeneğine daha çok puan vermek gerektiğini düşünüyorum, ama o zaman hayatta kalma seçeneğinden puan kesmem gerekiyor, ki bu çok önemli, bunun önemini oyunda ilerledikçe anlıyorsunuz, köylerde ikram edilen su ve benzeri gıda maddeleri, eğer hayatta kalma özelliğinize puan verediyseniz sizi hasta ediyor, oyun boyunca bulanık ekranla dolaşıyorsunuz, neyse, bu yüzden az da olsa dil özelliğine verdiğiniz puanları deneyerek "Ene min Turkiyya, Ene müsliman, Allahu ekber, Ene misafir, Keyfe halikum, Elhamdulillah, Allah barik, fi emanillah" diyerek arabaya geri binebiliyorsunuz.

Öteki seçenekleri deneyemedim, oyunun en kötü yanı load özelliğinin olmaması, ama bu da ayrı bir heyecan katıyor, neşe katıyor, vurdumduymazlık katıyor, inanç katıyor insana, ne derseniz diyin.

Bu arada oyunda çok fazla silah çeşidi var, elde etmek çok zor değil, ama ben silah yerine diplomasiyi tercih ediyorum. İlla ki öldüreceğim derseniz uyuyan bir güvenlik görevlisinden pompalı tüfek, veya heyecanlı ve genç bir polisten kalaşnikof ödünç alabiliyorsunuz. Ayrıca sinsice durdurmak istediğiniz birine kebap veya tikkah adı verilen şiş tarzı yemeklerden ikram edebilir, sütlü çay veya sarı renkli limon tadı olan içeceklerden ikram edebilirsiniz. Konuşmaya başlamak da çoğu zaman karşıdakini safdışı bırakmanıza yardımcı olabiliyor, mümkünse güncel siyaset özelliğinize de puan ekleyiverin.

Bu arada oyun genel olarak adrenalin dolu, araba kullanma kısımları var, ve diyebilirim ki, need for speed haltetmiş, kesinlikle sadece araba kullanmak için bile oynanabilir bu oyun. Dakika başı karşıdan gelen motorsikletler, uzunlarını yakmış arabalar, hiç ışığı olmayan dev traktörler ve grafik açıdan çok güzel olan bol süslü ama bir o kadar da dikkatsiz kamyonlar ile kaarşılaşıyorsunuz. İsterseniz bu kısımları otomatik pilot ile -tabi paranız varsa o da, özel şoför tutmanız gerek- geçebiliyorsunuz, ben bir kere otomatik pilıt seçeneğini denedim, cipsimi yiyerek kolamı içerek izledim sadece, çok heyecanlı, dikkat edin cipsi kolayı dökmeyin etrafa.

Bazı kısımları çok sıkıcı da olabiliyor oyunun, mesela şehirde geçen bölümler, genelde akıl oyunları/bulmaca şeklinde kurgulanmış anladığım kadarıyla, size verilen çeşitli görevleri başarmaya çalışıyorsunuz ama ne yazık ki çok zorluyor bazı bulmacalar, genel olarak rüşvet vermeniz gerekiyor, ama oyunda para kazanmak pek kolay değil, ayrıca rakipleriniz sizden daha önde başlıyorlar bu konuda. -Bunun dışında bazı yerlerde para hiç kullanılmıyor, özellikle köylerde-.Yani pek bilgim yok bu bulmacaların nasıl çözüleceği konusunda. Bilgi paylaşmak isteyen olursa benimle iletişime geçebilir, mutlu olurum.

Mesela şöyle bir bulmaca vardı, ne yazık ki bitiremedim görevi. Dış işleri ile ilgilenen bir birimden resmi bir yazı almanız gerekiyor, göreve başlarken ne kadar zor olabilir ki diye düşünmüştüm, sonra -tabi oyunun ana karakteri olduğunuz için yüksek mevkilerde tanıdıklarınız var- o birimin başına gittim, uzun bir konuşma sonrası, ertesi sabah gelip alabileceğimi söyledi, hah dedim, işte bu kadar, günlerden salıydı, ertesi sabaha kadar bekledim, ertesi sabah, yani çarşamba sabahı "bugün git yarın gel" demez mi? Tamam dedim, bir günden birşey olmaz, ertesi gün yani perşembe günü gittiğimde resmi tatil olduğunu öğrendim, mecbur cuma gününü bekleyecektik, sinirlerim bozuldu ama dert etmedim, cuma günü kimsenin orada olmadığını görünce çok canım sıkıldı, cuma günü her ne kadar resmi tatil değilse de gayri resmi tatil günü oyunda, bu gerçekle oyun boyunca birçek kez yüzleşmek zorunda kalacaksınız, pazartesi günü yüksek mevkideki arkadaşın izne ayrıldığını ve yerine başka birinin baktığını, onun da rüşvet istediğini -ki rüşvet açıkça ifade edilmediği için konuşmaların hepsine dikkat etmeniz gerekiyor, oyunun en zor yanlarından biri de bu, çok gerçekçi bir şekilde oyundaki karakterlerin dil özellikleri de puanlanmış, benim şanssızlığıma düşük biri çıktı, %20 ihtimalle dediklerini anlıyordum, %20nin içinde geçtiği için rüşveti anladım-, pazartesi günü rüşveti veremedim, salı gününe kaldı iş, salı günü "no problem, tomorrow it will be ready" dediklerinde sevindim ama çarşamba dünü de görevi tamamlayamayınca artık haşin davranma özelliğini kullanmaya karar vermiştim, bağırdım çağırdım, adam dedi ki "öğleden sonra gelin". "Lan," dedim kendi kendime, "niye daha önce kulanmadım ki bunu?", bir kaç saat sonra gittim ve bana konuyla alakasız, benim yazdığım yazının taraflarına ulaştığına ve incelendiğine dair bir yazı verdiler. Ben de o görevi bitiremeden başka görevlere daldım.
ufak bir hatırlatma: eğer oyundaki karakterlerden biri size "no problem" dediyse o an bilin ki bir sorun vardır, muhakkak bir sorun vardır hatta. Bir çok kez karşılaştım bu durumla, sizin de bilginiz olsun. Biri size "no problem" dediyse inanmayın, görevi bitirmek istiyorsanız üstüne üstüne gidin.

Daha bir çok şey var anlatabileceğim ama buna ne yer ne de zaman yeter, o yüzden kısa kesiyorum.

Son olarak, oyun o kadar gerçekçi ki, oynanabilirliği biraz düşük bu yüzden, ama inanılmaz grafikler, inanılmaz hikaye örgüsü ve kurgusuyla yıllara damgasını vuracak bir oyun olmuş.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder